-
1 sıkıntı
sıkıntı Langeweile f; Unbehagen n; Bedrückung f; Strapaze f; Bedrängnis f, Geldnot f, Entbehrungen f/pl; Mangel m; (böse) Vorahnung;sıkıntı basmak bedrückt ( oder niedergeschlagen) sein;sıkıntı çekmek Strapazen durchmachen; Not leiden;-e sıkıntı vermek jemanden bedrücken; langweilen; verdrießen;sıkıntıda olmak in Bedrängnis sein, in Not sein;-in sıkıntısı olmak Schwierigkeiten haben; Stuhldrang haben; fam auf die ( oder zur) Toilette müssen;sıkıntıya düşmek in Not geraten;sıkıntıya gelememek fig leicht aufgeben, keine Ausdauer haben -
2 sıkıntı
доса́да (ж)* * *1) грусть, тоска́, ску́ка; томле́ниеsıkıntı basmak — испы́тывать тоску́ / томле́ние (от безделья и т. п.)
sıkıntı vermek — трево́жить, расстра́ивать; беспоко́ить; утомля́ть
sıkıntısı olmak — а) беспоко́иться, трево́житься; б) почу́вствовать необходи́мость сходи́ть в туале́т
2) тру́дность, затрудне́ние, затрудни́тельное положе́ниеmaddî sıkıntıler — материа́льные затрудне́ния
su sıkıntısı — нехва́тка воды́
3) лише́ние, тя́готы жи́зни, нужда́sıkıntı çekmek — переноси́ть тя́готы жи́зни / лише́ния / тру́дности
sıkıntıya düşmek — испы́тывать тру́дности (с деньгами и т. п.)
4) разг. пробле́ма -
3 sıkıntı
"1. distress, trouble, difficulty; annoyance, worry; depression; boredom. 2. financial difficulties, financial straits. - basmak suddenly to feel out of sorts or depressed. - çekmek 1. to have difficulty, experience difficulty. 2. to experience worry or distress. 3. to be financially straitened. -ya düşmek to become hard up for money. -ya gelememek to be unable to stand the gaff, be unable to bear up under difficulties. -da olmak 1. to be worried or distressed. 2. to be financially straitened. -sı olmak 1. to be worried or distressed. 2. to be financially straitened. 3. to need to go to the toilet, need to relieve oneself. - vermek /a/ to annoy, bother; to distress, worry."
См. также в других словарях:
sıkıntı basmak — çok sıkılmak, can sıkıntısı duymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sıkıntı — is. 1) İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı. P. Safa 2) Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve… … Çağatay Osmanlı Sözlük
basmak — e, ar 1) Vücudun ağırlığını verecek biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak Bastığın yerlerde güller açtı, sarıldı ayaklarına. C. Külebi 2) Küçük çocuklar ayakta durabilmek 3) Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek Motor… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kâbus basmak (veya çökmek) — 1) kötü rüya görmek 2) büyük sıkıntı, korku duymak … Çağatay Osmanlı Sözlük
gına gelmek — sıkıntı basmak … Beypazari ağzindan sözcükler
içine daralma gelmek — sıkıntı basmak, sıkılmak Hava kararmaya yüz tutunca, içine bir daralma geliyor çocuğun. A. Kulin … Çağatay Osmanlı Sözlük
içine baygınlıklar çökmek — sıkıntı, fenalık basmak Şevki, ekmek öpüp çocukları üzerine yemin ettikçe onun içine baygınlıklar çöküyordu. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağır — sf. 1) Tartıda çok çeken, hafif karşıtı Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır. 2) Çapı, boyutları büyük Ağır top. Ağır tank. 3) mec. Değeri çok olan, gösterişli Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi … Çağatay Osmanlı Sözlük